24 Temmuz 2012 Salı

kurtulun şu beton villalardan!

Şöyle deniz kenarında, rüzgara ve dalgalara karşı içinizi ferahlatacak bir ev hayali vardır ya.. Bu hayali kovalayan pek çok insan, benim doğup büyüdüğüm karadeniz kasabasındaki gibi kıyılara saldırıp, neredeyse deniz kenarında boş arazi bırakmayacak şekilde her yeri villalarla doldurdular. Konforlu oldukları düşünülüyor eminim, genel bakışla da oldukça 'havalı'lar! Fakat büyük ihtimalle tüm bu villa, yazlık sahipleri hiç denize açılıp oradan bu güzelim kıyılara bakmamışlar. Çünkü kıyıda durup denize bakmak ne kadar güzelse, denizden yemyeşil kıyılara, falezlere bakmak da o kadar güzel ve büyüleyicidir. Şimdiyse -hanidir denizde dolaşamadımsa da- denizden bakınca kıyıda o tek tip villalar görünüyor en fazla. Halbuki istiyorum ki birileri de bu insanlara, hem o hayallerindeki evi yapabileceklerini, hem de doğaya sahip değil, onun bir parçası olabileceklerini anlatabilsin. 

Bunca lafı, taa Pasifik kıyılarında, denize nazır bir ev inşa eden Mimar Mickey Muennig'e ve sözkonusu eve getirmek için etmedim yalnızca. Pasifik kıyısında yapılabilen, neden Karadeniz kıyısında yapılamasını söylemek istedim daha çok. Bahsettiğim ev, şimdiki emlakçıların favori tabiriyle "full deniz manzaralı", deniz de ne demek.. "full okyanus manzaralı!"Bu, pek çok insana hasretle iç geçirtecek ev, dışarıdan neredeyse görünmez ve içinde bulunduğu doğanın bir parçası olacak şekilde tasarlanmış. Bunu da arazinin eğimleriyle uyumlu, çimen ve yaban çiçekleriyle kaplı çatı sayesinde başarmış Muennig. Öyle ki, bu eğimli çatı, aynı zamanda evin bahçesinin de bir parçası haline getirilebilmiş.


Çimen çatı, doğayla görsel uyumun yanında evde doğal bir izolasyon sağlayarak enerji maliyetini de düşürüyor. Aynı zamanda güneş panelleri de enerji ihtiyacını azaltıyor. Ev sahiplerinin belirttiğine göre bu sayede enerji ihtiyaçları yarı yarıya azalmış. Bunda elbette çimen çatının izolasyonu ve güneş panellerinin yanında evin kendine has biçiminin de etkisi var. Evin aerodinamik yapısı, bölgede saatte 100 mile varan kuvvetli rüzgarlardan korunacak şekilde tasarlanmış.


Tüm bunlar gerçekten de böyle yapıların mümkün olduğunu, maliyetinin de aslında şu betonarme ve tek tip, dışarıdan bakıldığından doğayla hiçbir uyumu olmayan sıkıcı villalardan fazla olmadığını göstermesi açısından çok önemli. 


Eminim, böyle tek bir örnek bile, birbirini taklit etmeye dayalı kolaycı zihniyeti etkileyebilecek ve yazlık evlerin çeşitlenmesine katkıda bulunacaktır. Fakat şimdilik ülkede benzer örneklere pek de rastlayamıyoruz. Umalım ki, illa bir taklit olacaksa, birileri önünü açsın da böyle yapılar taklit edilsin. Kıyılar, yaylalar ve diğer bütün doğa parçaları benzer bir uyumla inşa edilmiş evler görsün. Denizden baktığımızda çirkin beton binalar yerine, üzerinde çiçekler açmış, belli belirsiz yaşam alanları görebilelim..

22 Temmuz 2012 Pazar

Bisikletlere Yeşil Sığınak




Burası, Japonya Osaka'da hareketli bir caddenin ortasında yer bulmuş bir bisiklet park yeri. Bisikletin çok yoğun kullanıldığı bu coğrafyada eminim sayısız bisiklet park yeri bulmak mümkündür. Fakat buranın özelliği, bu şehir karmaşasında, yemyeşil duvarlarıyla şehre soluk katan bir alan olması.



Beton ve çelikten inşa edilmiş bu park yerinin duvarlarının tamamı, yemyeşil sarmaşıklarla kaplı. Bu sayede, yalnızca görünüm olarak değil, gerçek anlamda şehre soluk katıyor.

Bildiğim kadarıyla özellikle de istanbul gibi kalabalık bir şehirde böyle rahatça bisiklet park edilebilecek bir park alanı yok. hatta daha temele inecek olursak bisiklet kullanılabilecek doğrudüzgün yollar bile yok. parklara mahkum kalıyor çoğu bisikletli. ama gün olur da bunları aşabilen yerler de olabilirse şu coğrafyada, umalım ki böyle yemyeşil ve nefes dolu olsun..

* sayfadaki tüm fotoğraflar Yuka Yoneda'ya aittir ve  inhabitat sitesinden alınmıştır.

20 Temmuz 2012 Cuma

Çöpten Bir Kale


Resimde gördüğünüz bu sevimli yapı "Çöp Kale" (junk castle). Tamamı atık malzemelerden elde edildiği içinse maliyeti 500 doların bile altında olmuş. Kulağa gerçekten çok uzak geliyor değil mi? Ama bu doğru.. Bir lise öğretmeni, yazar ve sanatçı olan Victor Moore 1970'de güzel sanatlar okurken hazırladığı tez için inşa etmiş bu çöpten kaleyi.. Her bir parçası çevredeki çöplüklerden toplanmış tam anlamıyla geri dönüştürülmüş bir yapı!
İçinde neler kullanılmamış ki.. Metal levhalar, teneke, çamaşır makinesi parçaları, kurutma makinesi kapakları, karyolalar, 1952 model bir arabanın kapısı.. ve daha kimbilir ne gibi parçalar.. 



Bugün turistik bir uğrak yeri haline gelmiş bu yapı, Victor Moore'un yaptığı her röportajdan sonra neredeyse insan akınına uğramış.. Victor Moore bir röportajında, elbette bu ilgiden gurur duyduğunu ama sürekli etrafta, çevreden bir şeyler toplamaya çalışan insanlar bulduğunu söylüyor. Sanırım böyle bir yapıyı görüp de aynı hevese kapılmamak imkansız.. Tüm bu atık toplama hevesi, arazinin havasından olmasa gerek.. 
Çöp kale, internette de sık sık karşılaşılan bir benzetmedeki gibi gerçekten Disney yapılarını andırıyor. Bir disney yapısı kadar güzel ama bir o kadar da alışılmadık.. 
Bu ilginç yapının, kendisi kadar ilginç bir hikayesi de var. O yıllarda kent yönetimi kanunlarına göre maliyeti 500 doların altında olan yapılar için, inşa izni almaya ihtiyaç yokmuş. Bu sayede henüz bir master öğrencisi olan Moore, çöplük çöplük dolaşarak 'gerekli' malzemeleri temin edip kolları sıvamış.. Her bir malzemesini kendi elleriyle bulduğu gibi, hepsini de kendi elleriyle inşa etmiş. Bu sayede izin-ruhsat gibi sorunlar yaşamadan, günümüze kadar gelen bu çarpıcı kaleyi inşa edebilmiş.



Moore, bu kalede yaşamamış olsa da, aynı arazi üzerinde ailesiyle birlikte yaşadığı ve benzer şekilde atık malzemelerden inşa edilmiş bir eve de sahip. Bugün arazinin yeni bir sahibi var ama araziye girdikten sonra Moore'un ailesiyle, arkadaşlarıyla inşa ettiği evini ve diğer yapıları da görmek mümkün.



Bu gibi yapıların en güzel yanı, insana heyecanlı bir cesaret vermesi olmalı.. İnsanları, bir şekilde hiçbir çekincesi olmaksızın ve müthiş bir heyecanla, kendi tasarladıkları bir yapı için çöpten parçalar toplamaya götüren motivasyon ve tutkuya hayran olmamak elde değil. Çünkü gerçekten çoğumuz için, bu kirlenmiş algılarımızla, çöpte gördüğümüz -örneğin bir kurutucu kapağını- evin bir parçası yapma fikri çok uzak ve bir yandan da zor. O yüzden Victor Moore ve onun gibi diğer pek çok insana müthiş bir hayranlık ve saygı duyuyorum. Yapıyla ilgili internette çok fazla kaynak yok, olanlar da kısaca hep aynı şeyleri söylüyor. Fakat kaynak olarak kullanılabilecek kitaplar var: Jim Christy-"Strange Sites", John Maizels-"Fantasy Worlds" ve "Fantastic Architecture" bunlardan birkaçı.


Unutmamak gerek: Birinin çöpü diğerinin evi, hatta kalesi olabilir!