20 Ekim 2012 Cumartesi

Kış mı geliyor ne?



Aslında sırada bekleyen başka yazılar var ne zamandır ilgilenemediğim blog için, çoğu da yarım.. ama sonbahara girdiğimiz şu günlerde feci halde bir yerlere kaçma eğiliminde olan bünyem nedense hep uzak yerleri seçiyor kendine kaçmaya.. üşümeye çoktan başlamış olmasına ragmen, nedense daha da üşüyeceği yerleri hedef seçti kendine üstelik. İnternette dolanırken rastladığım bir fotoğraf ise bu isteklere tavan yaptırınca, bu yazıyı yazmak şart oldu.
Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere, bizim eskimo evleri olarak bildiğimiz iglolardan (igloo) söz ediyorum. (Burada Eskimoların kendilerine bu adla hitap edilmesinden hoşlanmadıklarını da not düşmek gerekiyor. Yerel dillerine gore “çiğ et yiyen” anlamına geldiği için eskimo adını hakeret kabul ediyorlar. Bu yüzden resmi olarak “İnuit” ismi kullanılıyor.)
İnuitlerin hepsi iglooda yaşamıyor. Daha çok hayvan derisinden çadırlar ve taş evleri tercih ediyorlar. İgloolar ise bölgenin ölümcül hava şartları için hayat kurtarıcı bir sığınak. Iglooların yapımı bir İnuit oldukça kolay, çok kısa sürede inşa edilebiliyor. Çok kısa süre derken gerçekten kısa bir süreyi kastediyorum: en fazla bir saat! Fakat igloo yapılacak karın rüzgarda iyice sertleşmiş olması gerekiyor. Yapımı kısaca şöyle: Sertleşmiş kardan kesilen bloklar belirli ölçülerde bir daire şeklinde dizilmeye başlanıyor. Duvar örülürken, kar bloklar arasında kalan boşluklar karla sıvanarak yalıtım iyice güçlendiriliyor. Duvarlar örüldükten sonra hava alma delikleri ve kubbenin en üstündeki bloğun yerleştirilmesiyle igloo tamamlanmış oluyor. İgloda hava sıcaklığı +4 derece ile +17 derece arasında değişiyor. Yapılacak en son iş ise içeride ısı yardımıyla iç tabakanın ince bir tabaka halinde eriyip yeniden donmasını sağlamak, böylece iç yüzeyin buzla kaplanmasını sağlamak.. Bu, yapının sağlamlığını artırmak için yapılan bir işlem.
İglonun girişi, genelde tepesi tonoz biçiminde bir tünelden oluşuyor ve bu tonozun, yetişkin bir insanın eğilerek gireceği kadar alçak olması gerekiyor, bu da ayılardan korunmak için tercih edilen bir yöntem. Bir igloo en sağlam haline ise, içeride donmanın devam ettiği, dışarıda da üzerine kar yağıp iyice sağlamlaştığı birkaç gün içinde varıyor.
Beni büyüleyip bu yazıyı yazmaya iten igloo ise Kanada’dan. En üstteki resimden söz ediyorum. Tepede kuzey ışıkları (Aurora ), her yerde kar, ve içeriden dışarıya yumuşacık sızan ışık.. ne kadar soğuk olduğunu tahmin bile edemiyorum ama çok sıcak bir hava vermiyor mu? Bu igloo da, geleneksel yöntemlerle, yani sert kar kütlelerinin testereyle kesilip biçimlendirilmesi ve yine geleneksel yöntemlerle örülmesiyle yapılmış.
Biliyorum, bazen burnumuzun dibindeki yerlere bile gidemiyoruz, nerede kalmış o kadar kuzeye tırmanıp da igloo yapmak. Ama belki bir gün yolumuz Finlandiya’ya düşerse örneğin, elbette kendi elinle barınağını yapmaya benzemez ama, özellikle kuzey ışıklarını gözlemleme amacıyla inşa edilmiş cam igloolarda kalmak mümkün, bir alternatif diye akılların bir köşesinde dursun derim. 


Urho Kekkonen Ulusal Parkı’nda bulunan Hotel Kakslauttanen’den söz ediyorum. Otellere bir türlü ısınamıyor olsam da, bu otel benim bile aklımı başımdan almaya yetti fotoğraflarıyla.. Bu iglooların her biri, termal camdan oluşan tavan ve duvarlara sahip. Böylece sıcacık bir barınağın içinde kuzey ışıklarının tadını çıkarmak mümkün. Tabii fiyatlarını duymaya bile korkarım.. Yine de bir gün kuzey ışıklarını izleme şansı için değer gibi geliyor. Yolumun düşmesini umarım..