19 Şubat 2013 Salı

bir mesai kaçağı, bir orman ve yumurta şekilli bir ağaç ev: The HemLoft'un Öyküsü




Hayatlarımız ne kadar da rutin ve sıkıcı gibi görünüyor değil mi? Hepimizin böyle hissettiği anlar oluyor fakat hiçbir şey yapmadan, üzerinde durmadan geçip gitmesini bekliyoruz, geçiyor ya da unutuluyor da.. Bazı insanlar da var ki.. İşte aynı rutin hayat, aynı çalışma-özel hayat döngüsü derken sıkılıyor, bunalıyor ve döngüyü kırıp, oyunu baştan kuruyor.. Hayran olmamak elde değil..
Kariyerine bir program yazılımcısı olarak başlayıp, marangoz olarak devam etmeyi tercih eden Joel Allen da onlardan biri.
2003’te mezun olup ilk işini bulmasının üzerinden çok da geçmeden bir kaçış hevesi almış içini Joel'in, belki kaçış doğru kelime değil; daha çok uzaklaşma hevesi.. İşten ayrılmaya 2006’da karar vermiş, kafasında belirli bir plan yokmuş, yalnızca cebinde onu bir yıl kadar geçindirebilecek bir birikim.. 

Joel'in yazılımcı olarak çalıştığı günlerden
Nasıl olup da yazılım dünyasına dönmeden yaşayabileceğini  düşünürken aklına, dünya çapında bir bağış kampanyası başlatmak ve bu sayede elde edeceği nakitle iş dünyasından uzak yaşayabilmek fikri düşmüş. Ne kolay değil mi! Yazının burasında durup kendi kaderimize lanet etmeyelim, devam lütfen..
Joel diyor ki; tek sorun, dikkat çekmenin kağıt üzerinde yazıldığı kadar kolay olmamasıydı. Üzerinde çok uğraş verdim, her şeyi planladım fakat bir türlü fikrin işe yaramasını sağlayacak, insanları bağış yapmak konusunda harekete geçirecek, fitili ateşleyecek o ilk kıvılcımı yakmayı başaramadım. Demek ki iş hayatından uzak kalma planı bir yıl daha beklemek zorundaydı, bu arada yeni bir işe ihtiyacım vardı..”
2008 baharında, planı hala işlememiş, beş kuruşsuz ve yazılım dünyasına geri dönmekle yeni bir şeyler yapmak arasında kalakalmış Joel. Fakat o sıra hayatının tesadüfü olmuş ve yaşlı bir adamla tanışmış. Bu yaşlı adam –İhtiyar John- ona geleceğiyle ilgili ilham, yeni bir bakış açısı veren bir arkadaşa dönüşmüş kısa zamanda. 

İhtiyar John

Otuz yıldır yapılagelen bir yerel festivalde tanıştığı İhtiyar John için şöyle diyor Joel; “Uzun saçları, ince beyaz sakalı ile Yüzüklerin Efendisindeki iyi yürekli büyücüyü andıran, sihirli bir görünümü vardı. Kısacası bir hippiydi ama günümüz neo-pop-hippiler gibi değil, henüz her beyin hücresinin öldürülmediği altın yıllardan kalma gerçek bir başına buyruk.”
İhtiyar John, kendi mülkünde yaşıyor, sürekli etrafta cennetvari bahçeler yapıyor, küçük küçük barakalar, hayvanlar için barınaklar inşa ediyormuş. (–okuyanlar bilirler-  bana Pettson ve Findus’taki Pettson’u hatırlattı :))
Pettson ve Findus
Fakat onda Joel’i etkileyen asıl şey, yaşadığı yer ya da yaşam biçimi değil, yaşama bakış açısı, yaşam sevinci ve ona bakışındaki meraklı heyecan olmuş. Bir de aklına gelen yaratıcı bir fikri hemen hayata geçirebilmesini sağlayan yeteneği elbette..
İşte bu uğurlu karşılaşma; Joel’in, bir LCD laptoptansa, güzel bir yapının penceresinden bakmayı tercih edeceğini fark ettiği "o an" olmuş. Hemen marangozluğa başlamak üzere harekete geçmiş.
Fakat İhtiyar John’un yaşadığı yer, acemi bir marangozun iş bulamayacağı kadar durgun-küçük bir yer olduğundan, biraz daha hareketli olan Whistler’a taşınmaya karar vermiş. Bahar olduğu için havaların sıcak olmasından yararlanarak, kiralık bir yer aramak yerine arabasında yaşamaya başlamış. Bu sırada işi öğrenebilmek için etrafta dolaşmaya başlamış ama nafile.. İnsanlar marangozluk işi verecekleri bir insandan ya bir meslek okulundan mezun olmasını ya da bir kaç yıllık iş deneyimi olmasını bekliyormuş doğal olarak. Joel bunun üzerine, bir haftalık hızlandırılmış bir marangozluk kursuna gitmiş, ailesine onlar için -malzeme parasını ödeyebilirlerse- bahçelerine bir baraka yapmak istediğini söylemiş. Niyeti elbette hiç değilse bir "referans inşa etmiş olmak"mış.. Böylece kursun ardından ailesinin evine gidip, günde 12 saat çalışarak bir baraka inşa etmiş. Ki klavyeye alışkın eller, bu çalışma sonucu, senelerce geçmeyecek rahatsızlıklar geçirmiş.  

İlk "eser"
Bu deneyimin ardından kısa süre sonra ise Whistler’da bir iş teklifi almış. İşte yeteneklerini geliştirebildiği asıl iş de burası olmuş. Yoğun ama tam da aradığı gibi bir iş..
“Bir gün Ryan isimli genç bir çalışma arkadaşı yanıma gelip büyük, karizmatik bir gülüşle elimi sıktı ve benim hakkımda hikayeler duyduğundan bahsetti. Bu kısa tanışma sonucu, çok özel insanlarla tanıştığımı biliyordum. Ama bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.” diyor Joel.

Ryan
Mark ve Jayne
Kısa zamanda hayatına giren bu insanlar; -tam bir macera ve doğa tutkunu Ryan, Mimar Mark ve Jayne ve verdiği ilhamla ihtiyar John- ona bu yeni hayatını kurma aşamasında çeşitli noktalarda yardımcı olmuş. Joel, bu ufak arkadaş topluluğu arasında keyifli zamanlar geçirmeye ve tasarım konusunda kafa patlatmaya başlamış. Özellikle de Mark ve Jayne adındaki iki mimar arkadaşıyla birlikte, bir ağaç ev fikri üzerine. 
Bu topluluk bir ağaç ev tasarımına kafa patlatadursun, bekledikleri çarpıcı tasarım bir türlü gelmek bilmemiş. Ta ki Mark ve Jayne’le mutfakta oturup muhabbet ettikleri bir güne kadar. Jayne’in yumurta şeklinde bir tasarım fikrini ortaya atması, bir aydınlanma anı olmuş. Yumurta şeklinde bir tasarımın; zarif, organik, alışılmadık ve çarpıcı olacağına karar verip hemen üzerinde çalışmaya başlamışlar. Kısa zamanda iskeleti nasıl oluşturacakları üzerine çalışmaya ve modellemeye başlamışlar.  Tasarlama süreci içerisinde form, en mükemmel halini almış. Geriye bir tek ağaç evi kurabilecekleri mükemmel ağacı bulmak kalmış.


2008 yazında, ağaç evi inşa edebilecekleri uygun bir alan bulmak için aramalar başlamış. Joel, Whistler’daki ormanın derinliklerine odaklanmış. Tüm bu ormanda olabilecek en doğru ağacı ve çevreyi bulabilmek için uzun zaman harcamış. Mükemmel alanı bulmak çok da kolay bir iş değil. Tek çıkış yolu bu değil çünkü, bu en ideal alan ve ağaç, ev için uygun olmak zorunda ama tek gerekli şey bu değil; alan, elbette medeniyete ulaşmak için kabul edilebilir bir mesafede fakat aynı zamanda da yeterince uzak bir mesafede olmalı. Kolay iş değil..

Whistler Ormanında bulunan işte o "mükemmel nokta"
İki ay boyunca süren bu aramaya yılmak, yorulmak bilmeden devam etmiş Joel. Bu iş, neredeyse günlük rutininin bir parçası haline gelmiş. Bir kaç kez de vazgeçmenin eşiğinden dönmüş. Fakat her zaman hepimizin yaşadığı gibi, gökte aradığını yerde bulmuş. “Aradığım yer meğer burnumun dibindeymiş” diyen Joel, sonradan evi kuracakları bu alana daha önce Ryan’la birlikte defalarca geldiğini belirtiyor. Burada pek de fark edilmemiş bir patikayı takip ederek bulmuş aradığı yeri.
Yer de bulunduktan sonra hemen inşa süreci başlamış. 2008 sonbaharında, inşaata başlamak için hazır olmuşlar.  Başlangıçta en büyük handikap, inşaat için gerekli malzemeleri inşaat alanına taşıyabilmek olmuş. Hem gizlilik –çünkü kraliyet ormanına girip izinsiz ev yapmak yasal olmamalı- hem de arazinin topografik koşulları yüzünden malzemeleri taşıyabilmek oldukça fazla zaman ve emek almış..
Tüm bu işler, kucak kucak malzeme taşıma vs. haftalara malolmuş..




İnşaat başladığında ilk iş elbette ağacın inşaat noktasına ulaşmak için bir giriş yolu yapmak olmuş. İnşaatın ikinci haftası iskeleti ve zemini kurmayla geçmiş. İşinde çok da ilerlememiş bir marangoz için, böylesi zorlu bir alanda yumurta şeklinde bir ağaç evin zeminini yapmak kolay olmamışsa da çok geçmeden sorunların üstesinden gelmişler. 




Zeminin ardından kaburgaları yapmak, ikinci zorlu aşama olmuş. Bu aşamada en zorlu şey, elektrikli alet gereksinimiymiş çünkü. Ryan ve Joel çalıştıkları inşaatın teknik malzemelerini işten sonra kendi özel inşaatları için kullanabilmişler neyse ki.. Dışarıda yaptıkları bu kaburgaları iki parça halinde inşaat alanına taşımışlar. Bu taşıma aşaması, gece geç saatlerde ay ışığında, zorlu hava koşullarında ve sabahın erken saatlerinde gerçekleştirilmiş. Sonrasında da taşıdıkları bu parçaları kurmaya başlamışlar ağaç ev üzerine.




Sonrası ise beklenen standart inşa süreçleri ve malzeme teminiyle geçmiş. Joel, malzeme temini için craiglist denen online bir yardımlaşma merkezini kullanmış. (Bu sitede, herkes kullanmadığı malzemeleri değiş tokuş ederek gereksiz tüketimin önüne geçiyor.)


Tüm bu zorlu inşa sürecinin sonunda, Ağustos 2011'de her şey tamamlanmış. Kanada'ya özgü köknara benzeyen bir ağaç olan "Canadian Hemlock" ormanında yer alan bu yumurta-ağaç ev'in adı da bu yüzden "The HemLoft" olmuş. Pek güzel bir kelime oyunu..

Joel ve Heidi
Sonrasında ise Joel'in ifadesiyle şöyle: 
 "Ağustos 2011'de, rüya neredeyse tamamlanmıştı. Geriye kalan tek şey içinde yaşamaya başlamaktı. (...) Heidi ile birlikte oraya vardığımızda, elimizde inşaat malzemeleri yerine bavullarla oraya doğru yürümek gerçeküstü bir histi. HemLoft'ta çalışmaya başladığımızdan beri çok az kereler orada kalmıştım, çünkü yaşanabilecek bir yer değildi. Şimdi orada yaşamaya gidiyorduk! Evde kaldığımız bir iki gün içerisinde, kendimizi büyük bir lüks içinde hissettik. Banyo yapmak için pek çok alternatifimiz vardı; hemen yanımızdaki şelaleler ve göller mesela.."




Ne güzel bir hayat değil mi? Uyandığında kuş cıvıltısı duymak değil, doğrudan kuş cıvıltısına, yaprak hışırtısına uyanmak.. Tüm bu gelişimi okuyunca insan "ne iyi etmiş de o sıkıcı program yazılımcılığından ayrılıp, İhtiyar John'la tanışıp bugünlere gelmiş" demiyor mu? En güzeli de, zamanı geldiğinde bu sıkıcı döngüyü kırmanın hiç de zor olmadığını somut bir örnekle görmek. Joel'in tüm hikayesini (burada yayınlanan en uzun yazı olmasına rağmen çok fazla kısmını kesmek zorunda kaldım) okuyunca onun heyecanına ortak olmamak elde değil. 
Hem The HemLoft hem Joel ile ilgili çok daha ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz, Joel tüm hikayeyi, fotoğraflarla birlikte 10 bölümlük bir yazıyla şurada anlatmış.
Son olarak umarım isteyen, ama gerçekten isteyen herkes kendi döngüsünü Joel gibi kırıp kendine şahane bir hayat kurabilir, hayallerinin peşine düşebilir..