10 Ağustos 2014 Pazar

mutlu musunuz?

kabul edeyim, ben olmasam da çoğumuz sıkıcı, bunaltıcı beton hapishanelerde çalışıyoruz. benimki bilgisayar nerede iş orada bir çalışma tarzı olsa da her işin bunu kaldırmayacağının farkındayım. ama neden iş yerlerinin bu kadar sıkıcı olması gerektiğini kafam almıyor uzunca zamandır. hele o devlet daireleri! girince bile bir 10 yıl yaşlanmış hissetmiyor musunuz siz de? ya her gün orada olanlarımız? gülümsemeyi unutmak işten değil.. hundertwasser, "ölümcül monotonlukta steril yapılara hapsedilmiş insanların hastalıkları çoğalıyor. deri döküntüleri, ülser, kanser, her türden ölüme götüren hastalık. böyle binalarda iyileşmek imkansız. sigortalara, psikiyatristlere rağmen. kentlerde intiharla ölüm oranları hızla yükseliyor ve sayısız intihar girişimi var." der ve düz çizginin şeytan icadı olduğunu, böyle binalardan dolayı yaşadığımız ruhsal ya da fiziksel sıkıntıları kliniklerde tedavi edemeyeceğimizi, çünkü onların da bu stilde inşa edildiğini söyleyerek devam eder. hak vermemek elde değil.
haydi düş kuralım. diyelim ki şöyle bir binada çalışıyor ya da yaşıyorsunuz: (lütfen önce resme bakıp sonra gözlerinizi kapayın ve o hayatı düşleyin)


yaptınız mı? o halde gülümseyerek devam edelim :) burası the happy rizzi house: "dünyanın en mutlu evi" 
ev dendiğine bakmayın; aslında bir ofis binası olarak kullanılıyor şu anda. Almanya'daki bu şahane yapı, 2001'de alman mimar konrad kloster tarafından inşa edilmiş ve tasarımcı james rizzi'nin pop art çalışmasıyla şenlenmiş. hem de ne şenlik! Brunswick'te tarihi bir bölgede adeta aniden patlamış da karnınıza ağrılar sokmuş bir şaka gibi kahkahalar içinde duruyor. çok güzel bir sürpriz gibi! bu yüzden "happy house" denmesi hiç boşa değil. 2011'de hayatını kaybeden pop art sanatçısı james rizzi'nin yattığı yerden oradan geçen herkesi hala gülümsetmeyi başarması sizce de şahane değil mi? işleri bana hundertwasser'i hatırlatıyor, farklı bir tarz ama temelde aynı felsefe.
james rizzi

james rizzi

james rizzi arabasıyla
rizzi'nin şenlikli arabası
her ayrıntı ayrı bir gülümseme sebebi, renkler insana yaşam enerjisi veriyor. düşünün ki orada çalışıyorsunuz, üretken olmamanız mümkün olur muydu? bence kesinlikle insanlık olarak hak ettiğimiz şeyler bunlar. o kadar bunaldık ki beton bloklardan! o güzel olsun diye tekdüze dış cephe kaplamalarıyla giydirilmiş tek tip yarı açık hapishaneler.. sürekli ne kadar kullanışlı oldukları, ne kadar modern oldukları vurgulanıyor. ama ihtiyacımızın ne olduğunu unutuyoruz, renge ihtiyacımız var, hayata gülümsemeye ihtiyacımız var artık. kim iddia edebilir ki o yapıların insani olduğunu? kim iddia edebilir ki böyle bir binanın vereceği enerjinin diğerleriyle kıyaslanabileceğini? hundertwasser'in de dediği gibi monotonluktan ölüyoruz ama farkında değiliz. ne güzel ki bunları bize hatırlatacak insanlar var aramızda.. burdan sonrasına teknik detay, ekstra bilgi eklemek gelmiyor içimden. biraz tadını çıkaralım istiyorum, işte fotoğraflar..

















ve bonus olarak iki de video:





7 Ağustos 2014 Perşembe

"kolektif yeni" deneyi


blogdan bu kadar uzak kalmak benim için ne kadar sıkıcı oldu keşke bilseniz. bunun nedeni ne iş güç yoğunluğu, ne can sıkıcı şeyler. bu aralar bilgisayara, internete elim eskisi kadar gitmiyor, klavye tembeli oldum diyelim. başka güzel gelişmeler de oldu, oluyor. onları özümsemeye çalışıyorum.. o yüzden aklımın bir yanı yapı güncesindeyken, diğer yanı yazamamaktan çok da huzursuz değil. biriktiriyor.
fakat aslında uzuuun uzun yazmak istediğim, üzerine tartışmalar yürütmekten keyif alacağım bir konuya, klavye tembelliğime savaş açmak suretiyle, kısa da olsa değinmek istedim.
şimdiye kadarki yazılarım, genelde yurtdışından örnekler oldu, zira çıkış amacı oydu: türkçe kaynak bulunamayan noktalarda bu blog devreye girsin, misyonu biraz da bu olsun istemiştim. çünkü tam da bu dertten muzdariptim. saman ev tekniğine çok da değinmemem bundandır örneğin, türkçede en çok kaynağı olan konu olması.. fakat biliyorum ki türkçe yazılıp çizilmiş ya da hiç yazılıp çizilmeden sadece yaşanmış pek çok deneyim birikmeye başladı bu topraklarda.
benim eksikliğim bunlara değinmemek olmadı, çünkü gördüğümce duyduğumca sanal mecralardan gelişmeleri takip edip kendi adıma minnet duydum ve zaten kitlesi çok olmayan, eştten dosttan müteşekkil blogda paylaşma ihtiyacı duymadım. ama tespit ettiğim eksikliğim, yapı güncesi'nin bir sonraki hedefi oldu: bu deneyimleri gidip yerlerinde görmek. şimdi yine uzaktan şahit olmaya devam ediyorum ama sağdan soldan gelen bilgiler şahane deneyimlere işaret ediyor ve gidip yerlerinde görmek, iznim olursa bu deneyimler üzerine çok daha bilgi sahibi olmuş şekilde yazmak istiyorum.
biliyorsunuz burada ekolojik, doğayla dost yaşam alanları üzerine yazıyorum ama beni asıl ilgilendiren şey fikri altyapı. o yüzden eko-köy oluşumları, komün topluluklar ya da bireysel alternatif yaşam deneyleri de bu bloğun ilgi alanına çokça giriyor. emre'ninki gibi örneğin..
emre, uzaktan da olsa sohbet edebilme fırsatı bulabildiğim şahane bir insan. bunu nereden mi biliyorum? elbette kısıtlı sanal mektuplardan değil, bizzat kendi hayatını bizlerle paylaştığı bloğundan. şunu söylesem abartmış olmam, gördüğüm anda bir arkadaşımın yazılarını, hayatını okurmuş gibi oldum da kendimce onun adına çokça sevindim. siz de merak ettiyseniz eğer, buraya tıklayarak emre'nin bloğuna geçiş yapın lütfen :) ama bir yazıdan diğerine atlayayım derken zaman su gibi akıp gidecek, limonatanızı falan alın da öyle tıklayın. bu sıcak nemli yaz günlerinde serin bir soluk versin size de..
emre geçen sene (ama macerası daha da önce başlıyor, bkz diğer bloglar) kolektif bir deney başlatarak "yeni"yi kurma yolunda adım atmış biri. ben burada uzun uzun bu deneyi yazmayacağım, yersiz olur. ama çıkış noktasını merak edenlere dev hizmet! deneyi açıklayan ilk yazı işte burada. gelişmeler, gidişat ise blogda sırasıyla takip edilebiliyor. bizler destek olarak bu deneyin bir parçası olabileceğimiz gibi; alternatif bir hayat peşindeysek sadece bu yazıları okuyarak bile pek çok şey öğrenip şimdinin gözlemcileri, sonrasının potansiyel paylaşımcıları olabiliriz. çünkü oturduğumuz yerde "yapılamaz", "hayal" ya da "emeklilikte ancak" dediğimiz şeylerin ne kadar yapılabilir olduğunu gösteriyor bize bu arkadaşlar. ne de iyi ediyorlar, kıymetine paha biçilemez.. bu yüzden her birine ama her birine minnet doluyum. keşke daha çok yazıp çizseler, daha çok haberdar olma imkanımız olsa. bu yolculuk bireysel olabilir ama okuyacak her yeni insan o yolun potansiyel bir yolcusu oluyor ya, tam da o noktada kolektif bir şeye dönüşebiliyor bu girişimler. o yüzden bu kadar kıymetliler zaten.
son yazısında da söylediği gibi deney artık bitiyor, en azından şimdilik karar bu yönde. her deneyde olduğu gibi, bu deneyde de süre burada dolmuş anlaşılan. destek olmak isteyenleri bekliyor, çorbada tuzum olsun isterseniz siz de mektubu okumadan geçmeyin derim. evet deney bitiyor gibi fakat başka bir yaşam tarzına dair yazılar, deneyimler birikmeye devam ediyor diğer yanda. ne güzel! umarım sizde de aynı heyecan uyanmıştır, çünkü bu heyecan umudun heyecanı..
dilerim yapı güncesinin yeni hedefinde (dileğinde demek daha doğru belki) konuştuğumuz gibi yolum o kapıya da düşecek, umarım yüzyüze tanışma imkanı da bulacağım onlarla ve süreç içerisinde daha başka şahane insanlarla da. ve dilerim bir gün benim de ziyaret edilmek istenen bir kapım olacak. o zamana kadar bizlerle deneyimlerini paylaşan herkese sonsuz minnetle..