31 Ocak 2016 Pazar

yamuk yumuk bir kasaba: lavenham


burası ingiltere suffolk'ta lavenham adında bir kasaba. kasaba dediğime bakmayın, ortaçağda çok önemli olduğu zamanlar yaşamış, hikayesi de buna dayanıyor zaten. öyle ki bu hikaye bir tarih olmaktan çok bir mesel gibi :) lavenham, fotoğraflardan da anlayacağınız üzere bölgenin geleneksel mimarisine sahip fakat hemen hepsi yamuk yapılardan oluşuyor.



ilk bakışta "aa ne şeker bi yer!" diye düşünürken birden "yamuk mu bunlar??" diye sorarken buluyorsunuz kendinizi. evet yamuklar, hem de hemen hepsi yamuk! o kadar ki bu yamukluk ninnilere, tekerlemelere bile konu olmuş. (there was a crooked man, and he walked a crooked mile. he found a crooked sixpence upon a crooked stile. he bought a crooked cat, which caught a crooked mouse, and they all lived together in a little crooked house.) merak edenler için ninninin videosu aşağıda. (bu kasabanın ninniyle diğer bir bağı da; meşhur twinkle twinkle little star'ın yazıldığı dönemlerde, şairi jane taylor'ın lavenham'ın shilling sokağında yaşıyor olması.)



peki nedir bu lavenham'ın yamuk evlerinin hikayesi? 15. ve 16. yüzyıllarda lavenham'ın yünleri ve bu yünden ürettikleri kumaş meşhur olmuş. kasabanın bu konudaki ünü öyle artmış ki; yün ve kumaş ticareti sayesinde 15. yy sonunda bölgenin en zengin yerleşimi haline gelmiş. hem de hızla. bu durum, kasabanın fiziki görünümüne de hemen yansımış. ilk olarak bir kilise yapılmış ki, bugün hala britanya kasabalarının en uzun kuleli kilisesi olduğu söyleniyor.



yine kilise gibi başka kamusal yapılarda da bu durum kendini göstermeye başlamış. elbette bu durum sivil mimariye de yansımış. bu dönemde kral VII. henry'nin kasabayı ziyaret ettiği ve bazı aileleri çok fazla servet gösterisi yaptığı gerekçesiyle cezalandırdığı anlatılıyor. fakat kasabalılar bu kadar zenginleşip servet budalalığına düşerken bir şeyi gözden kaçırmışlar; binaları yaş ağaçlarla inşa etmişler ve ağaçlar kurudukça binalar yamulmaya başlamış. bazıları o kadar yamuk ki bitişik nizam olmaları sayesinde ayakta duruyorlar.



peki bu zenginliğe rağmen neden mi düzeltmemişler evlerini? hızla gelen para hızla yok olmuş da ondan. kuzeyden gelen hollandalılar cochester'e yerleşmiş ve kumaş üretimine başlamışlar. fakat hem lavanham'ın ürettiklerinden daha ucuza hem de çok daha iyisini yapıyorlarmış. bu durumla başedemeyen lavenham hızla irtifa kaybetmiş ve çıktığı hızda yere çakılmış. böylece yamulan evler öylece kalakalmış.




iyi de olmuş aslını isterseniz, doğal malzemelerle ve geleneksel yöntemlerle inşa edilen bu tip yapılar sahiden yamulsa da yıkılmıyor, çok daha uzun ömürlü oluyor. bu britanya tarzı evler de güzel bir hikayenin kahramanları olarak günümüze kadar gelebilmiş bu sayede. zaten kasaba turistik ilgiyi bu açıdan çekiyor. hatta bu ilgi yalnızca turistlerle sınırlı kalmamış; burası tv ve sinema sektörü için de ilgi çekici bir yer olmuş. örneğin harry potter'ın çekildiği mekanlardan biri buradaki evlerden.

harry potter'a ev sahipliği yapan "yamuk ev"

sizce de yamuk yumuk birbirinin desteğiyle ayakta duran bu evler, "ihtiyarladık be" diye homurdanarak kahvede tavla atan ama varlığıyla içleri ısıtan ihtiyar dedelere benzemiyorlar mı? :)


29 Ocak 2016 Cuma

kaçış planı Llano


daha önce de demiştim buranın işi hayal kurmak, kurulan hayalleri beslemek.. senelerdir -sanırım herkes gibi- biz de arkadaşlar arasında hep "buralardan basıp gitme" hayali kurarız. ancak bir türlü gerçekleştiremedik, eh bazı şeyler dilekolay tabii. yine de umutlarımı yitirmiş sayılmam. yalnızca gidilecek "o yer"de anlaşamıyoruz bir türlü. benim ısrarla "arzın merkezi" dediğim, doğup büyüdüğüm topraklara yakın olma isteğim, müstakbel komşularımın ege sevdası, sonra "burası iyice cozuttu, tümden gidelim" (uruguay, norveç, kamboçya, güney afrika vs vs vs) diye tutturmalar, sonra vay efendim bari dersime gidelimler derken oturduk oturduğumuz yerde. yine de bir yerlerde birilerinin bunu, yani şimdi uydurduğum ismiyle "mikro toplu göç"ü gerçekleştirebildiğini görmek hayallerimi ayakta tutuyor.



dünyanın bir ucunda, austin teksas'ta dört çift akıllılık edip "kaçış planı Llano" adını verdikleri bir minik yerleşke kurmuşlar. temel hayalleri 20 yıllık arkadaşlıklarını doğayla iç içe ve bir arada sürdürebilmekmiş. bu niyetle yola koyulmuşlar ve mimar matt garcia'nın tasarımıyla Llano inşa edilmiş.



her bir ev mümkün olduğunca sürdürülebilir bir anlayışla geliştirilmiş. örneğin çatıların tasarımı sayesinde 5000 galona kadar yağmur suyu depolanabiliyor. burası için çok önemli bir detay, çünkü her ne kadar Llano nehrine yakın da olsa epey kurak bir bölge. yansıtıcı duvarlar yazın iç mekanlar için serinletici bir yalıtım oluşturuyor. aynı şekilde pencereler özel bir yalıtıma sahip.



iç mekanlarda kontrplak kullanılmış. mimar garcia bu konuda "dıştaki metalin soğukluğuna karşın, içeride sıcak his verecek bir malzemeye ihtiyacımız vardı" diyor. eh tabii biz buralarda böyle evlere pek alışkın değiliz, bize beton beton duvarlar gerek. böyle duyunca pek çoğumuza oyuncak evmiş gibi gelebilir ama bu evler zaten minimum maliyet/maksimum fayda ve doğaya en az zarar mantığı üzerine kurulu. demek ki yapılabiliyor..



tüm bunların yanında her bir ev birbirini engellemeden ama eşit derecede Llano nehri manzarasına sahip olacak şekilde konumlandırılmış.



bu minik arkadaş grubu tam zamanlı orada yaşamıyor olsa da Llona'da mümkün olduğunca çok vakit geçirmeye gayret ediyormuş. emekli olunca da tamamen yaşamlarını oraya taşımayı planlıyorlar. bu da çok doğal; epey renkli bir hayatları var gibi görünüyor. Llona sakinlerinden jodi zipp "burası disney filmi gibi. tavşanlar, vaşaklar, geyikler ve her türden kuşumuz var. burada daha fazla vakit geçirdikçe hep daha fazlasını buluyoruz" demiş mesela. bir düşünün; hangimiz istemeyiz ki hem böyle konforlu, hem bu kadar düşük bütçeli, hem sevdiklerimizle hem doğayla iç içe yaşamayı?