yukarıda fotoğrafını gördüğünüz bu yapının "mimar"larından biri olan flemming abrahamsson, aslında bir duvar ustası. ancak mimarların bilinçsiz ve ekolojik sürdürülebilirlikten uzak çalışmalarını gördükçe yaşadığı can sıkıntısı onu mimarlık eğitimi almaya teşvik etmiş.
bu ilgi onun ve eşinin bütün enerjisini sürdürülebilir yapıların inşasına ve bu tekniklere adamasına neden olmuş. "30 yıldan fazladır yenilenebilir enerji üzerine çalışıyoruz. bizim misyonumuz sürdürülebilir yapı teknikleri oldu." diyor flemming abrahamsson. pratikte inşa sürecinde etkin oldukları kadar, işin teorik kısmında da kurslar veriyor, atölyeler düzenliyor, planlama ve tasarım kısmında yer alıyorlar. bunun yanında tuğla sobalar ve compost tuvaletler de üretiyorlar. bunlar da bir cob evin çoğunlukla olmazsa olmaz parçaları arasında yer alıyor çünkü.
flemming, cob evleri çok hoşuma giden bir eylemle özdeşleştirmiş: ekmek yoğurmak. çok doğru bir metafor, hem yuvaya, hem ocağa, hem üretmeye hem de bir eylem olarak yoğurmaya aynı anda atıf yapan bir benzetme yapmak çok akıllıca olmuş.
abrahamssonların bu sürdürülebilir yapılara olan aşkı, onları pek çok insanın katılımıyla gerçekleştirdikleri cob ev atölyelerine yöneltmiş. atölye katılımcılarının röportajlarında, tüm bu inşa sürecinden aldıkları keyif ve tatmin öyle net hissediliyor ki.. işte fotoğraflarda gördüğünüz bu küçük "evcik" de 1997'de abrahamsson çiftinin öncülük ettiği bir cob ev atölyesi sırasında inşa edilmiş.
koca bir arazinin ortasındaki bu minnak yapı, organik formları ve yapım tekniği ile tipik bir cob ev. yani kil, çamur, saman ve kumdan yapılan bir harçla ve tamamen insan emeğiyle inşa edilmiş. bu sayede doğal ısı yalıtımına sahip, yangın bakımından son derece güvenli ve nefes alabilen canlı bir organizma olduğu söylenebilir.
internette teknik detaylar çok verilmemişse de yapı; asma katıyla, ahşap çatı iskeletini örten saz çatısıyla, derin pencere ve kapı yuvaları, aydınlığı güçlendirmek için kullanılmış yüksek pencereleriyle tipik kuzey mimarisine pek çok atıfta bulunuyor.
cob evlerden haberdar olanlarımızın bildiği gibi, harcı hazırlamak ve şekillendirmek, kimi zaman ayaklarınızla harç çiğneyerek, kimi zaman ise parçalar halinde üst üste yığarak gerçekleşiyor. fakat daha güzeli tüm bu süreçlerin ardından duvarları, nişleri, rafları, sedirleri ellerinizle şekillendiriyorsunuz. hatta merdivenleri bile!
elbette yardımcı inşa malzemelerinden en önemlisi hem doğallığı bozmayacak hem de yeterince sağlam bir iskelet oluşturacak olan ahşap. burada da ahşap başrolde değilse bile önemli bir rolü olduğunu görebilirsiniz. özellikle yatak odasının yer aldığı asma kat ve çatı kısmında.
bu küçük yapının, kira brandt tarafından çekilmiş bu çok güzel fotoğraflarında da görebileceğiniz detayları; burada ne kadar büyük ve bir o kadar keyifli bir emek süreci olduğunu gösteriyor. düşünsenize oturma odanıza koltuk almak yerine çamurdan bir sedir yapıveriyorsunuz. ya da kitaplık almak yerine duvarı kitaplıkla birlikte inşa ediyorsunuz. tabakları, çanakları dizmek için nişler oyuyorsunuz ellerinizle, ya da bu evin ortasında olduğu gibi kocaman bir taşıyıcı sütun yapıyor ve ona neredeyse bir ağaç gövdesiymiş gibi bir karakter biçebiliyorsunuz.
cob evlerin her birinin kendi karakteri olmasının nedeni de bu zaten. hiç inşasında yer almadığım için bilmiyorum ama tahminim o ki; bir cob ev öncesinde her ne kadar tasarlanmışsa da inşa sırasında kendi kendine dönüşüyor ve tamamen kendine özgü pek çok detayıyla hayatına bir karakter sahibi olarak başlıyor. bazen dümdüz ve minimal, bazen girintileri çıkıntılarıyla karmaşık, bazen de içinde yaşayanlarla dans eder, onları kucaklar gibi uyumlu. ve tam da bu nedenle insan ve hayvan fertleriyle o mekanı bir "yuva" yapabilme yetisine ta baştan sahip.
bu yapı için daha detaylı bilgi verebilecek bir kaynak bulamamakla birlikte, bu yazıya kaynak bilgileri veren katrine martensen-larsen'e ait bu yazıyı okumak isteyebilirsiniz.
*fotoğraflar da yine bu kaynaktan alıntıdır ve kira brandt tarafından çekilmiştir.
bayılıyorum böyle evlere. Fotoğrafına baknmak bile içime huzur dolduruyor. İçlerine girsem kim bilir ne hissederim.
YanıtlaSil