(F. Hundertwasser)
Bu kez
bir evden söz etmekten çok, güzel bir aşktan söz edeceğim. Nick Olson ve Lilah
Horwitz’in aşkından. Çok güzel başlamış, çok güzel bir hayalle sürmüş, sonra o güzel hayali gerçekleştirebilmiş bir aşktan.
Nick
Olson, ilk buluşmalarında Lilah’yı Batı Virginia’da bir doğa yürüyüşüne
çıkarmış. Öylece konuşup birbirlerini tanımaya çalışırlarken birden şahane bir
günbatımına denk gelmişler. Öyle ki, “tam da bu noktada bir ev olsaydı, tüm
cephesi camdan olsaydı, oradan günbatımını hep böyle izlemek ne güzel olurdu”
diye düşünmeden edememişler. Ve işte hikaye böyle başlamış..
Nick bir
fotoğrafçı, Lilah ise tasarımcı. Dolayısıyla akıllarına böyle güzel bir manzara
karşısında, bu kadar basit ama bir o kadar şahane bir fikrin gelmesi şaşırtıcı değil.
Tekrar o
ana dönecek olursak.. Herhalde o hayal, o görüntü o kadar etkili olmuş olacak
ki, henüz üzerinden bir sene geçmeden işlerinden ayrılmış ve yola koyulup eski
pencereler aramaya koyulmuşlar. Garaj satışlarını takip edip ve antikacıları dolaşarak pencere peşine düşmüşler. Birkaç hafta içinde gereken malzemeleri bulmuş ve
Batı Virginia’ya dönüp tam olarak o hayali kurdukları yere “o evi” inşa
etmişler; hayallerinin evini..
Evin
pencereleri eski kullanılmış pencerelerden oluşuyor, ahşap kısımlar da yine eski
parçalardan toplanarak yapılmış. Bu durumda içerideki mobilyalarında yeniden kullanılan, dönüştürülmüş eski mobilyalar olduğundan söz etmeye gerek yok. Isınmayı da eski
bir sobayla sağlıyorlar.
Evin yalnızca fotoğraflarına bakmak bile insanın içini ısıtıyor, mutlulukları böyle iki boyutlu bir araca bile böyle yansıdığına göre, gerçekte çok daha büyük, çok daha etkileyici olmalı..
Tam
istedikleri gibi gündüzleri doğal ışık dolu olan evleri; geceleri kendi ışığıyla ormanın içinde parıldıyor.. belki üzerine çok daha fazla şey yazılabilir, çok daha fazla cümle üretilebilir ama ben şimdilik yalnızca şunu diyebileceğim: mutlulukları
daim olsun..
Son olarak
eğer siz de onları, yaşamlarını daha yakından tanımak, maceralarını kendi
ağızlarından dinlemek isterseniz Matt Glass ve Jordan Wayne’in çektiği kısa
belgesel videoyu izleyebilirsiniz.
Muhteşem! Masal evi gibi. Film dekoru gibi. harika. Özellikle de gece, aydınlatılmış haliyle.
YanıtlaSilBayıldım!
Yanlız işin garip yanı gidip "hayali kurdukları yere “o evi” inşa etmişler" demişsin ya... sonuçta ormanlık bir yer, sanki araziye öylece gelip yapmışlar gibi anladım. yoksa zaten kendi sahip oldukları bir arazi miymiş burası?
Bi de saman ev diyosun yapmak istiyorum. Şimdi pencerelerden ev diyosun, onu da yapmak istiyorum.
YanıtlaSilOlmuyo böyle!
ama cincüce, bunlar aklımız çelmek için ki hep zaten!
Silaslında aynı soruyu ben de düşündüm, bu konuyla ilgili bir bilgi bulamadım. başta kendi arazileri değildi. bürokratik süreci nasıl yürüttüler bilmiyorum ama bir işgal sözkonusu olduğunu da düşünmüyorum. bir şekilde orayı satın alabilmiş olduklarını sanıyorum. ayrıntı öğrenirsem mutlaka paylaşırım :)