16 Haziran 2011 Perşembe

bir kurtarılmış bölge: ekostaden augustenborg



Ekostaden Augustenborg, İsveç’in Malmö kentine bağlı, 1950’lerde kurulmuş ve zaman içinde düşük inşaat ve çevre kalitesine sahip olmuş Augustenborg bölgesini iyileştirme projesi olarak ortaya çıkmış yenilenmiş bir bölge. Neredeyse yeni baştan yaratılmış alan bu alan şimdilerde yüksek oranda enerji tasarrufu yapılabilen, son derece doğayla uyumlu bir yaşam alanı.
Ekostaden Augustenborg projesindeki amaç, bölgeyi sosyal-ekonomik ve çevresel olarak iyileştirmek, su baskını kontrolünü sağlayabilmek, biyoçeşitliliği artırmak ve atık yönetimini sağlayabilmek olarak belirlenmiş. Yenileme öncesi önemli su baskını problemleri yaşayan Augustenborg, yetersiz kanalizasyon sistemi ve yağmur suları ile baş etmeye çalışırken, yenileme sonrası bu problemleri ciddi oranda aşabilmiş. İklimsel değişikliklerden de payına düşeni almış bir alan olan Augustenborg, bu projeyle aslında iklimsel değişikliklere neden olan her türlü uygulamayı da bertaraf etmeyi amaçlıyor. Proje, hükümetin Yerel Yatırım Programı, Malmö kenti ve MKB Housing Company’nin de desteklediği en büyük sürdürülebilir kent projesi.
Augustenborg; okulları, endüstriyel alanları ve diğer iş alanlarıyla büyük bir yerleşim alanı. Konutlar ise projenin başından beri fikirler, tasarım ve uygulama kısımlarında projenin kilit noktasında yer almış. Örneğin apartmanlarda, eski su tesisatları yenilenirken, sıcak su da merkezi sistemden bireysel kullanıma dönüştürülmüş. Yalnızca bu girişimle bile, yani apartman sakinlerin kullanacakları suyun sıcaklığını kendileri ayarlamalarıyla ciddi bir enerji tasarrufu sağlanabilmiş. Fakat bunun olumlu etkileri değerlendirilirken yalnızca bu şekilde sağlanan enerji tasarrufunun değil, aynı zamanda çevresel kaynakların etkin kullanımının doğaya olan olumlu etkilerinin de üzerinde duruluyor.
Bölge sakinleri, öğrenci nüfusu ve bölgede çalışan insanlar, çevrede yeni bir doğal ortam oluşsun diye yapılan girişimlerin de bizzat içinde. Uzun ömürlü çiçekler, yerel ağaçlar, meyve ağaçları ekiliyor, sulak alanlar yaratılıyor; yarasa ve kuşlar için kuşevleri yapılıyor.. Augustenborg’un 30 bahçesi de bu yenileme projesi kapsamında yenilenmiş ve daha etkin kullanılabilmeye başlanmış.
Bölgede asıl kazanım ise güneş enerjisi kullanımında olmuş. Endüstriyel bölgede kurulan güneş enerjisi projesiyle, 450 m2 güneş paneli ana ısıtma sistemiyle, okullarla ve endüstriyel bölgedeki fotovoltaik sistemle bağlantılandırılmış. Bunun yanında okula da bir rüzgar trübünü kurulmuş. Böylece hem rüzgar hem de güneş enerjisinden etkin biçimde yararlanılabilmeye başlanmış.

Bölgenin asıl sorununu oluşturan su baskını içinse yepyeni bir sistem kurulmuş. Fazla yağmur suları için kurulan bu sistem de projenin değişim getiren en önemli ayaklarından biri. Yeşil çatılar ve açık yağmur suyu kanalları, su akışını durduran havuzlarda toplanıyor ve bölgede daha güzel bir çevre ve daha zengin bir biyoçeşitlilik yaratmakta kullanılıyor. Bölgedeki 9000 m2’yi bulan ana Botanik Çatı Bahçesinden ayrı olarak, evlerin – 2100 m2 yeşil çatısı var. Bu da –yeşil çatıların doğal su kontrol sistemi sayesinde- özellikle yağmur ya da kar kaynaklı bir sel olasılığını oldukça düşürüyor ki, bu da bölge açısından önemli bir gelişme.
Bunun yanında, bölgede toplam 6 km. büyük kanal ve küçük su kanalları bulunuyor. Konutların bulunduğu alanda, çatılardan ve sert yüzeylerden gelen yağmur suyunun % 90’ı  açık su kanalı sistemine alınıyor. Amaç, tüm yağmur sularının % 70’inin tüm Augustenborg’da kullanılabilmesini sağlamak.
Araba Havuzu
Endüstriyel bir alanı da olan (dolayısıyla dışarıdan da çok sayıda çalışan gelen) bölgede trafiğin de ciddi bir sorun teşkil ettiği saptanmış. Bunda elbette her büyük kentte olduğu gibi, bireysel motorlu araç kullanımının fazlalığı etkin. Bunun için geliştirilen sistemse çok basit ve etkili. Kimi Avrupa ülkelerinde bisikletle uygulanan sisteme benzer şekilde, Augustenborg’da bir araba havuzu bulunuyor. 2001’de bölge sakinleri tarafından oluşturulan bu havuz, elbette kar amacı gütmüyor. Havuzdaki araçlar ethanol ve biyogazla çalışıyor ve Malmö’nün diğer kısımlarından bu arabaları kullanarak gelenler, araçları meydana yakın bir yere park ediyorlar. Bunun yanında yeşil hat denen ve aslında bir elektrikli tren uygulaması olan toplu taşıma da projenin deneysel ayaklarından biri.
geri dönüşüm evi
Geri dönüşüm konusunda ise yine basit ama etkili yöntemler geliştirilmiş. Bugün bölgede 1800 Augustenborg sakini için geri dönüşüm ve kompostlama imkanlarınıyla, 15 geri dönüşüm evi bulunuyor. Amaç, Augustenborg’da çıkan çöplerin % 90’ını geri dönüştürebilmek. Bugün henüz % 70 oranında bu başarı sağlanabilmiş ama gelişmelerin olumlu yönde ilerlediği çok açık. Ayrıca yenileme sırasında, evlerdeki geleneksel çöp olukları kapatılmış ve bugün tüm sakinler çöplerini, dönüştürülmesi için geri dönüşüm evlerine bırakıyorlar. Geri dönüşüm evlerinde kağıt, mukavva, renkli cam, beyaz cam, metal, plastik ve piller için ayrı konteynerler bulunuyor. Yemek artıklarını ise kompostlama işi ise 13 geri dönüşüm evinin bahçelerinde yapılıyor. Bu çöplerin önemli bir kısmı sekiz haftadan daha az bir zamanda komposta dönüştürülerek kullanılabiliyor.
Projede gerçekleştirilen ve yukarıda sözü edilenlerden başka yeniliklerden bazıları da şunlar:
Elerktrik üretmek için kullanılan 100 m2 fotovoltaik panel döşenmesi (güneş panelleriyle de bağlantılı), ısı kaybını engellemek için yeraltı boru sisteminin yalıtımı, evlerdeki armatürlerin gereksiz su kaybını azaltacak şekilde yenilenmesi, cephe yalıtım sistemlerinin % 10 enerji tasarrufu sağlayacak şekilde yenilenmesi, yürüyüş ve bisiklet kullanımının teşvik edilmesi (bunu ara yollarda hız limitini ciddi oranda düşürerek yapmışlar).
Ekostaden Augustenborg’da 1995’teki ölçümlere göre, 1998’de başlatılan projeden sonra kaynakların etkin kullanımı (Enerji tasarrufu, ısınma ve sıcak su) % 20 oranında yükselmiş. Daha da yükselecek gibi görünüyor. Çünkü bölge sakinlerinin kendilerinin de gönüllü olduğu küçüklü büyüklü bir çok ayak üzerine kurulan yenileme projesi, yalnızca sistemleri yenileyip modernize etmeyi değil, aynı zamanda insanların yaşam algılarını da değiştirmeyi amaçlamış. Alındığı söylenen sonuçlara bakılırsa da bunu başarmış görünüyorlar. 
Benim kişisel dileğim ise, bu ilerlemeleri bölgedeki yapıların yalnızca teknik olarak değil, görsel olarak da ve insanların bireysel yaratıcılıklarını da yansıtacak şekilde dönüştürülmesi. Bir sonraki adımın bu olduğunu umuyorum ki; bölge soğuk, sakin ve modern bir kuzey ülkesi mahallesi görüntüsünden sıyrılıp yepyeni bir anlayışı tamamen doğaya ve insana uyumlu bir şekilde yansıtabilsin.

3 Haziran 2011 Cuma

Birinin çöpü, diğerinin evi / Atık evler






Teksas’ta yaşayan ve Phoenix Commotion’un kurucusu olan Dan Phillips, sıradışı bir tasarımcı. Hayatını (64) uzun yıllar başka başka işler yaparak geçirmiş, ta ki 1997’ye kadar. O yıl eşiyle birlikte hayallerini –kendi deyimleriyle ‘çok geç olmadan’- gerçekleştirmek için, evlerini ipotek edip Phoneix Commotion’u kurmak üzere harekete geçmişler. Dan Phillips’in inşa etme isteği ile ilgili çok da güzel bir tespiti var, şöyle söylüyor: “Şu legolarla oynayan çocuklara bakın, bence her insanın DNA’sında inşa etmek var!”. Şu basit ama şahane tespite katılmamak elde değil.


Dan Phillips ve eşinin iddiaları ise, düşük ücretle çalışmak zorunda olan insanlar için bile karşılanabilir, düşük maliyetli ve enerji verimliliği yüksek evler yapmak. Phillips’e göre bu şekilde yaşamaya devam etmemiz mümkün değil, kullan-at çağını aşıp, tamir etme ve yeniden kullanma aşamasına geçmemiz gerekiyor. Evleri de işte bu temel prensipten yola çıkarak tasarlıyor ve inşa ediyorlar.
Evlerin her biri eşsiz ve el yapımı. Yapımlarında akla gelecek-gelmeyecek türlü çeşitli atıklar kullanılmış: gazeteler, şişe mantarları, eski gazeteler, deniz kenarından toplanmış ağaç parçaları, geri dönüştürülmüş metal.. Ve aslında her biri, profesyonel bir inşaat şirketinin değil, elbirliği ve keyifle, kolektif birer çalışmanın ürünü..
Ona göre her şey, yapının bir yerlerinde işe yarayacak potansiyel birer inşaat malzemesi. Phillips bu şekilde, geri dönüşebilir atık malzemelerle 14 ev inşa etmiş. Söylediğine göre kullandığı malzemelerin % 80’i diğer inşaatların artıklarından ya da çöp tenekelerinden-yol kenarlarından toplanmış malzemelerden oluşuyor. “Fizik kurallarına ya da inşa tekniklerine karşı koyamazsınız ama onların ötesindeki olasılıklar sonsuzdur” diyerek bulduğu her şeyi, her anlamda değerlendirip, beklenenin çok dışında bir tasarım yapabilmesinin temel nedenini ifade ediyor.


Örneğin tasarladığı evlerden birinin zigzag desenli tavanı, bir çerçeveci dükkanının biriktirdiği eski çerçeve örneklerinden oluşuyor. Çerçeve dükkanı, ona bu örnekleri bağışlamış ve Phillips de tüm bu çerçevelerle şahane bir tavan tasarlamış. Bana kalırsa bu tavanın en güzel özelliği, tüm bu çerçevelerin aslında -biçim dışında- özel bir uyum içinde olmaması. Çerçeve dükkanında satılan kimisi dümdüz, kimisi kabartmalı, varaklı çerçeveler.. Hepsi bir arada ve uyumsuzluğun uyumuyla tavana yerleştirilmişler. Sonuç ise mükkemmel..

Resimde görülen bu evler, aslında ev kompleksi olarak değerlendirilebilir. Yeşillik bir alan içerisinde, kimisi de ağaç üzerinde tasarlanmış olan bu evler, birbirine -korkulukları deniz atığı ağaçlarla yapılmış- ahşap yollarla bağlanıyor. Evlerin kapı numarası hayvan kemiklerinden, (kemiklerden ev içinde de yararlanılmış). 






















Duvarlarda-kapılarda renkli şişeler ve kavanozlarla şahane ışık efektleri elde edilmiş. Kimi duvarlarda ise aynı amaçla kristal tabaklar kullanılmış, içeride yaratacakları ışık etkilerini

düşünmek bile güzel.. İç tasarımda gerçekten de camın büyük etkisi var, daha önceki yazılarda da belirtildiği gibi, cam gerçekten de en kolay ve ucuz geri dönüşebilir yapı malzemesi, yarattığı etki ise bunun çok üzerinde. Dan Phillips de bu malzemeyi sonuna kadar değerlendirenlerden.. 
Kavanozlar ve şişelerin yanında, kırık ayna parçaları da Phillips’in tasarımlarında önemli yer tutuyor. Cam parçalarıyla olduğu gibi, ayna kırıklarıyla da vitray etkisi veren duvar tasarımları yapıyorlar.
Evlerin yapım aşamasını gösteren fotoğraflarda, çalışma alanında dağılmış vaziyetteki inşaat malzemeleri arasında yok yok.. Örneğin şarap şişesi mantarlarıyla –bana kalırsa mükemmelin de ötesinde- şahane zeminler tasarlamışlar.


Dış cepheye gelince.. Orası da aynı mantıkla, ellerine geçen malzemeleri, hayal güçlerinin sınırlarını zorlayıp, değerlendirerek tasarlanıyor. Evlerden birinin çatısındaki renkli parke parçaları, gerçekten de gördüğüm en şahane çatılardan birini oluşturmuş. 

En güzeli, tüm bu fotoğraflara bakarken, bunların aslında hepimizin gerçekten de ulaşabileceği –ama büyük ihtimalle kıymetlerinin farkında olmadığımız- malzemelerden oluştuğunu görmek. Şu yıllardır biriktirdiğim deniz taşları, yoldan geçerken tekmeleyerek oynadığımız şişe kapakları, araba plakaları, cam parçaları, türlü çeşitli metal parçaları, hatta kemikler.. Hangimiz bunlara ulaşamayız ki.. Elbette burda mühim olan, tüm bu “ıvır zıvır”ların kıymetini fark edebilmek ve düşünüş biçimimizi-alışkanlıklarımızı değiştirebilmek. Şu hayal gücü denen şeyi uyuduğu yerden dürtüp çıkarabilmek.. Sonra geriye bir tek “çöp”lerden yaptığınız evin tadını çıkarmak kalıyor..

Aşağıdaki videoda Dan Phillips'in kendi anlatımıyla daha ayrıntılı görüntülere de ulaşabilmek mümkün: