3 Haziran 2011 Cuma

Birinin çöpü, diğerinin evi / Atık evler






Teksas’ta yaşayan ve Phoenix Commotion’un kurucusu olan Dan Phillips, sıradışı bir tasarımcı. Hayatını (64) uzun yıllar başka başka işler yaparak geçirmiş, ta ki 1997’ye kadar. O yıl eşiyle birlikte hayallerini –kendi deyimleriyle ‘çok geç olmadan’- gerçekleştirmek için, evlerini ipotek edip Phoneix Commotion’u kurmak üzere harekete geçmişler. Dan Phillips’in inşa etme isteği ile ilgili çok da güzel bir tespiti var, şöyle söylüyor: “Şu legolarla oynayan çocuklara bakın, bence her insanın DNA’sında inşa etmek var!”. Şu basit ama şahane tespite katılmamak elde değil.


Dan Phillips ve eşinin iddiaları ise, düşük ücretle çalışmak zorunda olan insanlar için bile karşılanabilir, düşük maliyetli ve enerji verimliliği yüksek evler yapmak. Phillips’e göre bu şekilde yaşamaya devam etmemiz mümkün değil, kullan-at çağını aşıp, tamir etme ve yeniden kullanma aşamasına geçmemiz gerekiyor. Evleri de işte bu temel prensipten yola çıkarak tasarlıyor ve inşa ediyorlar.
Evlerin her biri eşsiz ve el yapımı. Yapımlarında akla gelecek-gelmeyecek türlü çeşitli atıklar kullanılmış: gazeteler, şişe mantarları, eski gazeteler, deniz kenarından toplanmış ağaç parçaları, geri dönüştürülmüş metal.. Ve aslında her biri, profesyonel bir inşaat şirketinin değil, elbirliği ve keyifle, kolektif birer çalışmanın ürünü..
Ona göre her şey, yapının bir yerlerinde işe yarayacak potansiyel birer inşaat malzemesi. Phillips bu şekilde, geri dönüşebilir atık malzemelerle 14 ev inşa etmiş. Söylediğine göre kullandığı malzemelerin % 80’i diğer inşaatların artıklarından ya da çöp tenekelerinden-yol kenarlarından toplanmış malzemelerden oluşuyor. “Fizik kurallarına ya da inşa tekniklerine karşı koyamazsınız ama onların ötesindeki olasılıklar sonsuzdur” diyerek bulduğu her şeyi, her anlamda değerlendirip, beklenenin çok dışında bir tasarım yapabilmesinin temel nedenini ifade ediyor.


Örneğin tasarladığı evlerden birinin zigzag desenli tavanı, bir çerçeveci dükkanının biriktirdiği eski çerçeve örneklerinden oluşuyor. Çerçeve dükkanı, ona bu örnekleri bağışlamış ve Phillips de tüm bu çerçevelerle şahane bir tavan tasarlamış. Bana kalırsa bu tavanın en güzel özelliği, tüm bu çerçevelerin aslında -biçim dışında- özel bir uyum içinde olmaması. Çerçeve dükkanında satılan kimisi dümdüz, kimisi kabartmalı, varaklı çerçeveler.. Hepsi bir arada ve uyumsuzluğun uyumuyla tavana yerleştirilmişler. Sonuç ise mükkemmel..

Resimde görülen bu evler, aslında ev kompleksi olarak değerlendirilebilir. Yeşillik bir alan içerisinde, kimisi de ağaç üzerinde tasarlanmış olan bu evler, birbirine -korkulukları deniz atığı ağaçlarla yapılmış- ahşap yollarla bağlanıyor. Evlerin kapı numarası hayvan kemiklerinden, (kemiklerden ev içinde de yararlanılmış). 






















Duvarlarda-kapılarda renkli şişeler ve kavanozlarla şahane ışık efektleri elde edilmiş. Kimi duvarlarda ise aynı amaçla kristal tabaklar kullanılmış, içeride yaratacakları ışık etkilerini

düşünmek bile güzel.. İç tasarımda gerçekten de camın büyük etkisi var, daha önceki yazılarda da belirtildiği gibi, cam gerçekten de en kolay ve ucuz geri dönüşebilir yapı malzemesi, yarattığı etki ise bunun çok üzerinde. Dan Phillips de bu malzemeyi sonuna kadar değerlendirenlerden.. 
Kavanozlar ve şişelerin yanında, kırık ayna parçaları da Phillips’in tasarımlarında önemli yer tutuyor. Cam parçalarıyla olduğu gibi, ayna kırıklarıyla da vitray etkisi veren duvar tasarımları yapıyorlar.
Evlerin yapım aşamasını gösteren fotoğraflarda, çalışma alanında dağılmış vaziyetteki inşaat malzemeleri arasında yok yok.. Örneğin şarap şişesi mantarlarıyla –bana kalırsa mükemmelin de ötesinde- şahane zeminler tasarlamışlar.


Dış cepheye gelince.. Orası da aynı mantıkla, ellerine geçen malzemeleri, hayal güçlerinin sınırlarını zorlayıp, değerlendirerek tasarlanıyor. Evlerden birinin çatısındaki renkli parke parçaları, gerçekten de gördüğüm en şahane çatılardan birini oluşturmuş. 

En güzeli, tüm bu fotoğraflara bakarken, bunların aslında hepimizin gerçekten de ulaşabileceği –ama büyük ihtimalle kıymetlerinin farkında olmadığımız- malzemelerden oluştuğunu görmek. Şu yıllardır biriktirdiğim deniz taşları, yoldan geçerken tekmeleyerek oynadığımız şişe kapakları, araba plakaları, cam parçaları, türlü çeşitli metal parçaları, hatta kemikler.. Hangimiz bunlara ulaşamayız ki.. Elbette burda mühim olan, tüm bu “ıvır zıvır”ların kıymetini fark edebilmek ve düşünüş biçimimizi-alışkanlıklarımızı değiştirebilmek. Şu hayal gücü denen şeyi uyuduğu yerden dürtüp çıkarabilmek.. Sonra geriye bir tek “çöp”lerden yaptığınız evin tadını çıkarmak kalıyor..

Aşağıdaki videoda Dan Phillips'in kendi anlatımıyla daha ayrıntılı görüntülere de ulaşabilmek mümkün:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder