9 Mayıs 2013 Perşembe

KunstHausWien: dünyanın en şenlikli müzesi!



Daha önceki yazılarımdan birinde Hundertwasser ve yapı doktorluğundan söz etmiştim. Hundertwasser’in benim en sevdiğim çalışmalarından biri olan KunstHausWien de yapı doktorluğu ile "iyileştirdiği" çalışmalarından biri. Bir modern sanat müzesi olarak kurulan ve günümüzde de aynı işlevle çalışmalarını sürdüren KunstHausWien, elbette Hundertwasser’den bekleneceği gibi sıradan müzelerden son derece farklı.


19. yüzyılın sonlarından kalma bir yapının üzerinde uyguladığı yenileştirme çalışmalarıyla bugünkü halini alan KunstHausWien, Viyana’nın üçüncü bölgesinde bulunuyor. Hundertwasser Haus’a çok yakın bir bölgede olan bu müze, seramiklerle tasarlanmış siyah beyaz damalı cephesiyle ve ‘ağaç kiracılarıyla’ bölgenin ağırbaşlı, anıtsal tarihi binaları arasında, deyim yerindeyse “Buradayım! Hadi gelin!” diye sesleniyor. Müze, uluslararası geçici sergilere ev sahipliği yapmasının yanısıra, aynı zamanda bir Hundertwasser müzesi. 


Hundertwasser'in 1989'da yakın arkadaşı Joram Harel'le birlikte bulduğu yapının yenileme çalışmaları 1991'de bitmiş. Bu yapı, daha önceden bir aile şirketi –Thonet Kardeşler Mobilya Fabrikası- olarak hizmet veriyormuş ve aslında iki ayrı binadan oluşuyormuş. Yenileme işlemleri sırasında iki bina birleştirilmiş. Yine de yapının temel iskeletine dokunmadan yenileme konusunda özel bir hassasiyet gösteren Hundertwasser’in yapının bünyesine doğrudan yaptığı iki müdahale var: arka tarafta bulunan avlu kısmına eklenmiş bir merdiven boşluğu ve yapının ön cephesine sütunlarla desteklenerek yapılmış bir çıkma.. Ön cepheye yaptığı camlı çıkma, iç mekanı genişletmenin yanında, sergi alanına ışık sağlamayı da amaçlıyor. Bunun dışında yapılan en temel değişiklikler, yapının –zaten buna elverişli olan- zeminini dalgalı hale getirmek, Hundertwasser mimarisinin tipik öğelerinden rengarenk sütunlar eklemek ve yapının giriş katına -dünyanın değişik yerlerinden getirilmiş taşlarla oluşturulmuş bir çeşme tasarlamak olmuş.


Müze son haliyle, toplam dört katta 4000 m2’lik bir sergi alanına sahip. Giriş katında, resepsiyon, bilet gişesi, kafe-restoran ve dükkandan oluşuyor. Girişin üzerindeki iki kat Hundertwasser’in çalışmalarının tümünü –resimler, dokumalar, modeller, kişisel belge ve fotoğraflar- kapsayan daimi bir sergi bulunuyor. Bunun üzerindeki iki kat ise uluslararası çağdaş sergilere ev sahipliği yapıyor. En üstte ise, Hundertwasser'in kendine ayırdığı küçük bir alan var. Burada aynı zamanda bir teras bahçesi de bulunuyor. Hundertwasser'in burada geçirdiği zamanlarda terastan görülen kent manzarasında Viyana’nın simgesi haline gelmiş yapıları görebilmesi de mümkün olması ona çok kereler ilham vermiş olmalı: Hundertwasser Haus’un soğan kubbesi, St. Stephan Katedrali, Spittelau Heatin Plant’ın ışıldayan altın kubbesi ve elbette yukarıda gökyüzü..


KunstHausWien’in yenileştirme sonrası en dikkat çekici özelliklerinden biri cephesi. Hundertwasser yapıları ‘iyileştirirken’ cephelerinde çarpıcı değişiklikler yaratmayı seviyor. Bu da onun tasarımlarını Viyana gibi caddeler boyunca uzanan çoğu tarihi ve ağırbaşlı binalar arasında, -belki başka bir şehirde olacağından daha çok- dikkat çekici kılıyor. Müzenin cephesi, düzensiz, kareleri bozulmuş bir satranç tahtasını andırıyor. Hundertwasser tasarımlarında siyah ve beyaz renkleri, Viyana Sezessiyonunun bir simgesi olmasının yanında, ışık ve karanlık gibi zıtlıkları simgelediği için de tercih eden bir sanatçı olarak, kendi müzesinde de bu renklerin üzerinde durmayı tercih etmiş. Kendisi cepheyi şöyle tanımlıyor: “cephe tam olarak doğrusal ve düzlemsel değil, girintili çıkıntılı. Biçimler bozuldu ve mozaiklerle kesintiye uğratıldı. Siyah-beyaz, düzensiz bir dama tahtası motifi ızgara sistemin dağılışını, parçalanışını simgeliyor.” Elbette, Hundertwasser tasarımı dendiğinde gözün aradığı canlı renkler ise küçük ayrıntılarda; pencerelerin kilit taşlarında, çerçevelerinde ve girişteki sütunlarda patlamış.


Bu sütunlar, “Bir sütunun yanında dikilmek, insana bir ağacın yanında dikiliyormuş gibi iyi hissettirir” diyen Hundertwasser’in hemen her çalışmasında gördüğümüz öğelerden biri.. Almanya’da yapılıp Avusturya’ya taşınan sütunların hepsi el yapımı.


Sanatçının başka bir tipik uygulaması olan kendi tanımıyla ‘ağaç kiracılar’ ise cephede ve yapının terasında en dikkat çekici özelliklerinden biri. Pencerelerden dışarı doğru büyüyecek şekilde yerleştirilmiş ağaçlar ve yanısıra sarmaşıklar, Hundertwasser’in betonlaşmış şehirlerimizde doğaya daha yakın olmamızı sağlayacak yeşil alanlar yaratma fikrinin önemini vurgularcasına, birbirine bitişik yüksek binalar arasında tek yeşil alan olarak KunstHausWien’i daha canlı, daha doğaya yakın ve dolayısıyla daha ‘yaşayan’ bir bina haline getiriyor.


Sanatçının ön cephede kullandığı siyah-beyaz damalı düzenleme arka cephede de tekrarlanıyor; Hundertwasser’in yapıya siyah bir merdiven boşluğu eklemiş olduğu arka tarafta bir avlu bulunuyor. Cafe-restoran olarak kullanılan avlunun zemini ve yapının ön cephesindeki giriş ve avlu, yenileme sırasında granit bloklarla, Hollanda tuğlası ve Franz Josef zamanından kalma eski tuğlalarla kaplanmış. Yine hem avlunun hem giriş kısmının zeminleri bozularak, dalgalar yaratılmış. Hundertwasser’e göre kullanılan farklı malzemeler ve zeminin dalgalandırılması, hem yapıda çalışan ustalara yaratıcılık fırsatı tanıyor hem de gelen ziyaretçilere keyif sunuyordu.


KunstHausWien ile ilgili bir açıklamasında düz zeminin mimarların icadı olduğunu ve insan ruhuna uyuşmadığını söyleyen Hundertwaser'e göre modern insan, düz asfaltlarda ve beton zeminlerde yürümeye zorlanıyordu; bu, insan sağlığını, dengesini ve huzurunu bozmaktaydı. Düz olmayan zeminler ayaklar için bir melodiye, bir senfoniye dönüşüyordu; dolayısıyla insan sağlığını, dengesini korumak için çözüm; düz zeminleri bozmak, dalgalı hale getirmekti. Bu yüzden KunstHausWien’de de hem içeride hem de dışarıda ayaklar için melodiler yaratmayı, güzelliğe ulaşmayı amaçladı; sergi salonları da dahil olmak üzere düz zeminleri bozarak, dalgalı hale getirdi. (*İlginç bir tesadüf olarak düz olandan daima kaçan ve zeminleri dalgalı ya da pürüzlü hale getirmeye çalışan Hundertwasser gibi, bu yapıyı daha önce kullanan Thonet kardeşlerin de eğimli yüzeyler üzerine kafa yormasıydı. Thonet Kardeşler, yaptıkları mobilya çalışmalarında eğimli hatlar kullanabilmek için kullanılan, mobilyayı ısıtarak eğim verme ilkesine dayanan bentwood tekniğini uyguluyorlardı ve aynı zamanda bu tekniğin öncüleriydiler.)


Tabii, hele de o dönem için bunun ne kadar sıradışı olduğunu tahmin etmek zor değil, dolayısıyla olumsuz eleştiriler de olmuş. Örneğin Boston gazetesinde çıkan bir tanıtım yazısında zeminin dalgalı olduğu vurgulanarak, gidecek insanların bastıkları yerlere dikkat etmeleri gerektiğinin üzerinde durulmuş. Bunun yanında “duvarları, korkunç bir dansla meşgul gibi görünen” müzeye yapılan en iyi tanım ise ‘kitsch’ olmuş..


Tanım her ne olursa olsun, gerçekten de içinde dolaşırken, gezilebilecek sergilerin yanısıra müzenin kendisi de gözler için bir bayram gibi. Elbette ayaklar için de melodi.. Başka bir dünyaya, Alice'in harikalar diyarına gitmiş gibi bir havada dolaşmak, oturup bir şeyler yiyip içebilmek paha biçilmez. Eminim oralarda yaşasam, uğrak yerim kaçınılmaz olarak orası olurdu. Her noktasıyla insanı büyüleyen bu müzenin fotoğraflarını paylaşırken, kendi çektiklerimi kullanmak isterdim fakat bozuk bir harddiske hapsolmuş fotoğraflardan faydalanamadığım için internetten bulduğum fotoğrafları kullanmak zorunda kaldım. Yine de her birine baktıkça, yeniden orda olmayı dilememek elimde değil. Umarım en azından bir kez daha ayaklarıma ve gözlerime bu melodileri yeniden dinletebilirim..

2 yorum:

  1. Muhteşeeemmm, ben de gitmek istiyorum. Hatta todo listeme bile ekledim. Aslında sen bir gezi mi düzenlesen böyle kültür/tarih/yapısal bilgiler eşliğinde, ne güzel olurdu, hem para da kazanırdın ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ah ne güzel bir yorum olmuş bu :) çok teşekkür ederim!
      umarım yapılacaklar listesinde sıra bu maddeye çok geçmeden gelir.
      çok seveceğine eminim ve umarım ben de arayı fazla açmayacağım :)

      Sil